Vatanım Sensin dizisinin ana karakterlerini gerçek ve kurgu yönleriyle masaya yatıran Araştırmacı Tarih ve Turizm Yazarı Asil S.Tunçer, bu kez Miralay Tevfik’i bizlere anlatıyor..
ASİL S.TUNÇER- turizmhaberleri.com- Kuşadası
Araştırmacı Tarih ve Turizm Yazarı
Profesyonel Turist Rehberi
VATANIM SENSİN ve MİRALAY TEVFİK
Hem Gerçek Hem Kurgu
Miralay Tevfik, Osmanlı Ordusu içinde olup da padişahın ve hükümetin emirleri doğrultusunda hem işgalcilere karşı durmayan hem de Milli Mücadele saflarına katılmayan biridir.
Hatta tahminimce ileride Kuvayı-İnzibatiye’de görev alacak ve milli mücadelecilerle karşı karşıya gelecektir. Yani Yunan birliklerinden pek farkı kalmayacaktır. Bu haliyle tarihi gerçeklere uygundur ama ismen sanki kurgudur zira hatırladığım kadarıyla İzmir’in işgali sürecinde bölgede o isimde bu pozisyonda biri yoktur. Fakat ismen uymasa da cismen Tevfik gibi milli mücadeleye karşı olanlar vardır.
Misal; Ali Nadir (Paşa). Yunan bayrağını öpmesi ve ulusalcılara karşı olan tavrı yüzünden ileride o da Kuşçubaşı gibi 150’likler listesine alınıp ülke dışına çıkarılacaktır. Bir başka misal; Jandarma Komutanı daha doğrusu Kumandanı Kemal Bey’dir. Belki ismi tarih sayfalarında çokça geçmeyen başka bir Osmanlı Subayı. Çünkü dizide gerçek kişilerle karakterler arasında benzerlik olduğu gibi benzemezlik de söz konusudur. Dolayısıyla biz tarihçiler bile filmde canlandırılan kişilikleri çözmede zorlanıyoruz.
İzmir’in işgal edilmesi kararı I.Dünya Savaşı sonunda Paris’te toplanan uluslararası barış konferansında alınmış, 15 Mayıs 1919’da Yunanistan tarafından İngiliz destekli işgal gerçekleştirilmişti. 9 Eylül 1922’de Türk Ordusunun kente girmesiyle söz konusu işgal sona ermiş, kentin işgali toplam 3 yıl, 3 ay, 3 hafta sürmüştü. Gerçi Batı Anadolu’da milli mücadele amaçlı ilk örgütlenmeler daha İzmir işgal edilmeden oluşmaya başlamış, İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti silahlı mücadeleye karar vererek bölgede direniş fitilini çoktan ateşlemişti ama bilindiği gibi ilk kurşunu Hasan Tahsin sıkacaktı. Yalnız daha sonraki direnişi ve karşı faaliyetleri Hürriyet ve İtilâf Fırkası organize edecekti.
Bilhassa İzmir’in işgaliyle başlayan geniş çaplı Rum vahşeti önceden dağlarda çetecilik yapan başıbozukları bile Milis Kuvvetler haline dönüştürecek, meşhur Gökçen Hüseyin Efe ve Yörük Ali Efe gibi yurtsever kahramanlar doğuracaktı. Albay Bekir Sami Bey, Albay Kâzım (Özalp), Albay Mehmet Şefik (Aker) ve sivillerden Galip Hoca (Celal Bayar) bu örgütlenmenin belkemiğiydi.
Bununla birlikte Hürriyet ve İtilaf Cemiyeti’nce Milli Mücadele karşıtı faaliyetlerden biri de örgütlenenleri eşkıya ve payitaht düşmanı ilan etmek, halifeye karşı gelmekle suçlamaktı. Bu şekilde Mustafa Kemal’in başlattığı Milli Mücadele hem İngiliz ve Yunanlılara karşı direniş sergilerken aynı zamanda İstanbul Hükümeti’nce yürütülen sinsi hareketlerle de başa çıkmak zorundaydı. Bu sinsi ve kafa karıştıran çalışmaları bizzat Damat Ferit Hükümeti ile İtilaf Fırkası sevk ve idare etmekteydi.
Dolayısıyla İstanbul’daki Hükümeti’nin başta Batı Anadolu olmak üzere özellikle Ege’de Dâhiliye Nezareti’ne bağlı olan Jandarma Umum Kumandanlığını harekete geçiriyor ve her yönden takviye ediyordu. Burada görev yapan kumandan Jandarma Yarbay Kemal Bey’di. Gerek terfi ettirilerek gerekse maaşına zam yapılarak konumu sağlamlaştırıldı hem de emrine yüzlerce asker verilerek mukavemet gücü arttırıldı; Önce Miralay daha sonra Mirlivalığa yükseltildi.
Dâhiliye Nazırı Ali Kemal Bey’in isteğiyle Mirliva Kemal Bey, önce Denizli ve ardından Alaşehir, Nazilli ve Aydın civarlarına kadar uzanan bir bölgede Kuvayı Milliye merkezlerini dolaşıp padişahın selamını götürerek Milli Mücadeleye olan desteklerini kesmelerini istemişti. Böylelikle halkın saltanata ve halifeye olan bağlılık duygularına seslenerek, kafalarını bulandırmış ve bölgede direnişi büyük oranda kırmıştı. Hatta bu hareketlerinden rahatsız olan bölgedeki etkin isimlerden Demirci Mehmet Efe ve Hacı Şükrü Bey’in adamlarınca takip edilip tutuklanmıştı.
Mirliva Kemal Bey’in tutuklanması üzerine Dâhiliye Nezaretince Denizli Ahz-ı Asker Kalem Reisi Miralay Tevfik Bey de Aydın-Köşk’te bulunan Kuvâ-yı Milliye karargâhına gitti. Burada Demirci Mehmet Efe ve Hacı Şükrü Bey’le görüştü. İleriki tarihte yapılan görüşmeler sonucu Ağustos 1919’da Demirci Efe Nazilli’ye çağrıldı.
Hürriyet ve İtilâf Fırkası’nın diğer üyelerinden İlhami ve Doktor Mazhar Beyler de Nazilli’deki toplantıya iştirak ettiler. Neticede Efeyi padişahçılık konusunda ikna edip kendi taraflarına çekmişlerdi. Bu tarihten sonra Demirci Efe, Milli Mücadele karşıtı çalışmaya başlamış, Mustafa Kemal’in adamlarını tutuklamaya başlamıştı. Kâzım Nuri’den sonra sıranın kendilerine geleceğini tahmin eden Şükrü (Saraçoğlu) ve Celal (Bayar) Beyler bölgeden ayrılmışlardı.
Kısaca İzmir merkezli Ege Bölgesi’nde Osmanlı Ordusunun güçlü neferlerinden olup da Mustafa Kemal’in başlattığı Milli Mücadele’ye katılan olduğu kadar aynı zamanda İstanbul Hükümeti ve Padişaha bağlılığını sürdüren hatta Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın faaliyetlerine göz yumarak Milli Mücadeleci avı yapan, karşı harekâta geçen, direnişi engelleyen subaylar da mevcuttu.
Dolayısıyla yukarıda saydığımız (olumsuz) şahsiyetlere belki ismen uymasa da cismen uyan Miralay Tevfik bu yönüyle bir karakterin senaryoya kurgulanarak aktarılması şeklinde değerlendirilebileceği gibi dönemin birkaç şahsiyetinden oluşturulmuş, temsili bir karakterin karışımı veya birleşimi de olabilir. Yani tam bir kurgu da değil belki ama Osmanlı Ordusu’nda olup da devlete bağlı ve Babıali’den gelen emirlere uyan zamanın rütbece yüksek bir kumandanını, bölgedeki etkili bir üst rütbede subayı temsil edebilir.
2017-03-11
Haber Arşivi
Turizm Haberleri
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)