Covid 19 sürecini değerlendiren yazarımız Dilek Hale AYBAR; içinden geçtiğimiz sürecin öğrenme ve çok büyük bir bilgi transformasyonu ihtiyacı açısından avantaj olduğuna dikkat çekiyor.
Öğr. Gör. Dilek Hale AYBAR-turizmhaberleri.com- Antalya
Akdeniz Üniversitesi Turizm Fakültesi
Uluslararası İlişkiler ve Kalite Çalışmalarından
Sorumlu Uzman
COVİD 19 ÜZERİNE…
2011 yılı yapımı “Salgın (Contagion)” adlı filmi izledikten sonra, COVİD 19 Pandemisi ile sanki gerçek hayata uyarlanmış halini yaşıyoruz. Yani, genelde yaşanmış olaylar film olur ama bu sefer tersi olmuş gibi..
Korona pandemisi ile ilgili birçok yorum yapılmakta. Ancak bu salgın ilk değil ve son da olmayacak. Dünya üzerinde yaşanmış ve bilinen onlarca salgın hastalıktan sadece biri.
Pandeminin tarihine bakıldığında 1300 lerdeki kara ölüm olarak adlandırılan pandemide 200 milyon, 1918 yılındaki İspanyol gribinde yaklaşık 50 milyon, 1981’den beri var olan HIV/AIDS ile yaklaşık 35 milyon insan hayatını kaybetmiş. Günümüzdeki COVID-19 nedeniyle hayatını kaybeden sayısı ise henüz yaklaşık 240 bin. Bazı bilim insanları bu hastalığın 10 yıl kadar süreceğini söylerken bazıları aşının bulunmasıyla sürecin biteceğini söylüyor. Hijyen kuralları falan, zaten yapılması gereken temizlik kurallarını bir de ben tekrarlamayacağım.
Açıkçası ben tarafsızım. Süreci izliyorum ve üzerime düşeni yapıp dengede kalmaya çalışıyorum. Ancak sadece bir kısım insanın kendisini kontrol etmesi yetmiyor. Temizlik kaynaklarına ulaşamayan yüzbinlerce insan var. Dünyanın çöplüğü gibi muamele gören ülkelerde hayatta kalmaya çalışan insanlar ne yapacak? Sonuçta sonsuz bir evrende yer alan canlılarız. Her birimizin kapladığı yer çok küçük olmasına rağmen sahip olduğumuz hislerle (ego kaynaklı) sosyolojik ve ekolojik çevreye yaptığımız etki büyük. Kelebek etkisi..
Bu pandemi sürecinde, sosyal mesafe kuralı gereğiyle birçok şey sanala taşındı. Bazı sektörler sanalda da işlerini devam ettirebilirken bazı sektörler durma noktasına geldi. Sosyal medya ve internet üzerinden canlı yayın yapan ünlüler, dernekler, birlikler kendi alanlarıyla ilgili içerik üreterek, izleyici ve dinleyicilerine hem ekonomik hem psikolojik destek veriyorlar. Okullardaki eğitim eve taşındı. Benim gibi çalışan anneler için işler biraz zorlaştı. Çünkü kendi işime hem ev hem çocuğumun okul işleri eklendi (Sağlık çalışanlarını düşününce kesinlikle hayıflanmıyorum. Bu vesileyle tüm sağlık çalışanlarına minnetle teşekkür ediyorum.).
Arkadaşlarımla durum paylaşırken öğretmenlerin ne kadar yoğun çalışma yaptıklarından ve ödev verdiklerinden bahsediyorlar. Kimisi bunun göz boyama olduğundan ve okulda gerçekte daha farklı olabileceğinden şüphe duyarken kimisi parasıyla rezil olduğundan bahsediyor. Tabi ki bu karantina sürecinde her şey daha görünür hale geliyor. Bu nedenle ekonomik gelir kaygısı taşıyan kurumlar daha dikkatli olmalı.
Geçenler de UN Global Compact CEOsu ile GRUNDFOS CEO’sunun katıldığı bir webinarı dinlerken bazı notlar aldım. Her şeyin görünür hale gelmesi ile ekonomik olarak sürdürülebilirliğini sağlamak isteyen firmaların kollektif sorumluluğa sahip bir şekilde sorumlu iş (responsible business) yapmalarının öneminden ve firmalardaki liderlerin rolünün belirleyici olacağından bahsettiler. Dünyadaki büyük firmaların sadece %70’nin küresel hedefler üzerinde çalıştıklarını ancak bundan sonra “iş sadece iş (business is business)” olmayacak.
Yapılan hizmet ya da mal üretiminde finansal kaygıdan ziyade topluma olan etkiler, kurulan işbirlikleri, cinsiyet dengesi, çevre gibi faktörlerin de dikkate alınması gerekiyor. Kurumlardaki liderin kişisel özellikleri (güvenilir, iletişime açıklık gibi), proaktif bir yönetimi benimsemiş olması, holistik (bütüncül) açıdan bakabilmesi ve buna göre karar alması gibi faktörlerin özellikle önümüzdeki 20 yıl içinde belirleyici olacağına dikkat çektiler. Yapılan bir araştırma sonucuna göre gelecek neslin %91’inin sürdürülebilirlik/sorumluluk bilincine sahip firmalarda çalışmak istediğini belirttiler. Ayrıca içinden geçtiğimiz süreci öğrenme ve çok büyük bir bilgi transformasyonu ihtiyacı açısından avantajlı olduğundan bahsettiler.
Bu süreç işverenler ve özellikle çalışanlar için oldukça sancılı geçiyor. Ne kadar süreceği belli olmamakla birlikte işverenlerin samimiyeti, kurdukları iletişim, gerekli değişim ve gelişim için aldıkları kararlar ile avantaj sağlamaları mümkün.
Mottom: niyet et, harekete geç ve akışına bırak!
Sevgi ve sağlıcakla.
2020-05-04
Turizm Haberleri Arşiv
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)